Kendi Hikayende Figüran Olmak

Hayat dediğimiz şey, kimilerine göre bir oyun sahnesi, kimilerine göre uzun bir yolculuk. Ama ne olursa olsun, hepimizin içinde yer aldığı bir hikaye var.

Ve o hikayede her birimiz kendi filmimizin başrolüyüz.

Ne kadar fedakarlık yaparsak yapalım, ne kadar anlayışlı olursak olalım,

ne kadar geri planda kalmayı seçersek seçelim…

Bir yerde, bir şekilde, kendi hikayemiz bizi bulur.

Çoğu zaman farkında bile olmadan başkalarının beklentilerine göre yaşamaya başlıyoruz.

Onların doğrularına göre kararlar alıyor, onların mutluluğuna göre yön çiziyoruz kendimize.

Ama bir bakmışız ki, kendi hayatımızda sadece konuk oyuncu olmuşuz.

Oysa her insanın içinde anlatılmayı bekleyen bir hayat var.

Ve bu hayatın senaryosu başkasının elinde olmamalı.

Başkasının planladığı bir hikayede sadece rol almak değil mesele;

kendi hikayeni yazmak, yönetmek ve yaşamak.

Kendine ait bir yaşam sürmek, sadece özgür olmak değil;

aynı zamanda sorumluluk alabilmek demek.

Çünkü başrolde olmak, sadece alkışları toplamak değil,

kararlarının arkasında durmak anlamına da gelir.

Belki bu yüzden çoğu insan kendi hikayesinden kaçar.

Başrolün yükü ağırdır çünkü.

Ama unutma: Figüran olarak geçirdiğin hayat,

bir gün seni, “neden böyle oldu?” sorusuyla baş başa bırakır.

Belki şu an bulunduğun yerde olmaktan memnun değilsin.

Kendini eksik, silik ya da geç kalmış hissediyorsun.

Ama güzel haber şu:

Hikayeni yeniden yazabilirsin.

Bir karar…

Bir yön değişikliği…

Küçük bir “artık yeter” demen bile yeni bir sayfa açar sana.

Unutma:

Senin hayatın, senin sahnen.

Ve başrolü kimseye devretmene gerek yok.

Sevgiyle kalın. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir