Yine Yandı Ciğerimiz

Son zamanlarda Türkiye’nin dört bir yanında peş peşe yaşanan orman yangınları, sadece doğamızı değil, hepimizin içini de yakıyor. Dün, bu büyük mücadelede en ön safta yer alan 10 kahraman orman personelimizi şehit verdik. Alevlerle, rüzgarla, sıcakla ve zamanla yarışan bu kahramanlar, görevlerini layıkıyla yerine getirirken canlarını verdiler. Onları saygıyla, minnetle ve derin bir üzüntüyle anıyoruz.

Ancak bu sadece bir yas yazısı değil. Bu, aynı zamanda bir farkındalık ve mücadele çağrısıdır.

Türkiye, Akdeniz iklim kuşağında yer alan bir ülke olarak yaz aylarında yüksek oranda yangın riski taşıyor. Kuraklık, artan sıcaklıklar, rüzgar, bilinçsiz insan faaliyetleri ve iklim krizinin etkisiyle orman yangınları artık sadece doğal bir felaket değil; önlenebilir bir tehdit halini aldı.

Devletin ilgili birimleri, Orman Genel Müdürlüğü başta olmak üzere, büyük bir özveriyle bu yangınlarla mücadele ediyor. Helikopterler, yangın söndürme uçakları, kara ekipleri, gönüllüler… Herkes bir ucundan tutuyor. Fakat yangınlar bu kadar sık yaşanırken, artık sadece müdahale etmek yeterli değil. Kalıcı, sürdürülebilir, toplum temelli çözümler üretmek zorundayız.

Peki Ne Yapabiliriz?

Yapay zeka destekli uydular, termal kameralar, drone sistemleri ile yangınlar daha çıkmadan tespit edilebilir hale gelmeli. Bu teknolojiler dünya genelinde giderek yaygınlaşıyor ve Türkiye de bu alanda yatırımlarını artırmalı.

Ormanlık alanlarda izinsiz ateş yakma, cam şişe bırakma gibi ihmalkar davranışlara ciddi cezalar uygulanmalı. Ayrıca kasıtlı yangın çıkaranlara yönelik cezalar caydırıcı seviyeye getirilmeli ve kamuoyuna açık şekilde duyurulmalı.

Yangın sonrası, kamuoyunda sıkça dile getirilen “rant mı var?” sorularının önüne geçmek için yanan alanların kesinlikle imara, yapılaşmaya ya da başka bir kullanım şekline açılmayacağı yönünde anayasal güvence getirilmeli.

Her orman yangını sonrası gündeme gelen yangın söndürme uçakları ve helikopter filosu neden yeterli değil? 

10 orman şehidimizi kaybettik. Bu acı kayıplar bize sadece doğanın ne kadar savunmasız olduğunu değil, aynı zamanda ne kadar ihmalkar olabileceğimizi de hatırlatıyor. Her birey, her kurum ve her topluluk bu mücadelenin bir parçası olmak zorunda.

Bugün ormanlarımız için, doğamız için, çocuklarımızın geleceği için bir karar verelim. Pikniğe gittiğimizde bir izmariti yere atmamak, ormanlık alanda cam şişe bırakmamak, çevremizi uyarmak, bir gönüllü grubuna katılmak, sosyal medyada farkındalık yaratmak… Her adım bir kıvılcımı söndürebilir.

Ormanlar sadece ağaçlardan ibaret değildir; bir ülkenin ciğeridir, geleceğidir, şehitlerimizin bize emanetidir.

Onların anısına, yeşili birlikte koruyalım.

Unutmayalım: Bir kıvılcım binlerce hektarı yakar, bir bilinç binlerce ormanı korur.

Tekrardan başımız sağ olsun. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir