Büyürken bize hep “daha fazlasını” öğretirler.
Daha fazla bilgi, daha fazla para, daha fazla eşya, daha fazla başarı…
Sanki hayat biriktirdikçe anlam kazanacakmış gibi.
Oysa bir gün gelir, dolu sandığımız o hayatın bizi ne kadar yorduğunu fark ederiz.
Biriktirdiklerimiz bizi büyütmemiştir; aksine küçültmüştür.
Ve o an başlar insanın kendine dönüş yolculuğu: Azalmak.
Azalmak kaybetmek değildir.
Azalmak, gereksiz olanı fark etmektir.
Sahip olduklarımızla değil, vazgeçebildiklerimizle özgürleşiriz.
Bir insanın gerçek zenginliği, hayatında ne kadar “fazlalığı” bırakabildiğiyle ölçülür.
Bir eşyadan, bir düşünceden, bir ilişkiden, bir korkudan…
Hepsi fazlalık olabilir.
Zamanla anlarsın ki, huzur aslında “yer açmaktır.”
Bir odadaki fazlalıkları attığında nasıl ferahlarsan, zihnindeki kalabalıkları da sadeleştirdikçe iç huzurun büyür.
Artık daha az konuşursun ama sözlerin daha derindir.
Daha az kişiyle görüşürsün ama sohbetlerin daha anlamlıdır.
Daha az şeye sahip olursun ama her biri daha değerlidir.
Belki de tamamlanmak, çoğalmak değil;
Yavaş yavaş, bilinçli bir şekilde “azalabilmektir.”
Daha az beklentiyle, daha az korkuyla, daha az hırsla…
Böylece kalbinde yer açılır; gerçek olanlar kalır.
İnsanı tamamlayan şey, neye sahip olduğu değil,
Ne kadarından vazgeçebildiğidir.
Çünkü azaldıkça sadeleşiriz, sadeleştikçe özgürleşiriz, özgürleştikçe tamamlanırız.
Sevgiyle kalın.
