Her neslin kendine özgü bir derdi, bir sorusu vardır. Bugünün gençleri için bu soru çok net:
“Kim olmak istiyorsun?”
Eskiden hayat daha kalıplıydı. Meslekler belliydi, roller belliydi, toplumun bireyden beklentisi belliydi. Bir aile işletmesini devralmak, bir memuriyet kapmak, bir meslek erbabı olmak çoğu zaman hayatın nihai hedefiydi. Bugün ise dünya bambaşka. Sınırlar kalktı, meslekler çeşitlendi, internet yeni bir evren açtı. Artık her bireyin önünde milyonlarca ihtimal var.
Ama işte tam da bu bolluk içinde kaybolmak çok kolay. Çünkü seçenekler çoğaldıkça karar vermek zorlaşıyor. Ve “Kim olmak istiyorsun?” sorusu, bir meslek seçiminin ötesinde, bir yaşam tercihi haline geliyor.
Hayatın belki de en büyük yanılgısı, kimliğimizi dışarıda aramamız. Oysa çoğu zaman cevap içimizde. İnsan, zamanla keşfeder:
• Hangi değerler seni gerçekten ayakta tutuyor?
• Hangi uğraşlar seni zamanın akışında kaybettiriyor?
• Hangi ortamda kendin gibi hissediyorsun?
Bu sorulara dürüst cevap vermek, kim olmak istediğinin ipuçlarını sunar. Çünkü insan, doğduğu koşulların ve toplumun dayattıklarının ötesinde, seçtikleriyle şekillenir.
Yeni neslin farkı şurada: Artık sadece para kazanmak ya da statü elde etmek yetmiyor. Anlam arayışı, kuşağın ruhuna işlemiş durumda.
Başarılı olmak istiyoruz, evet; ama başarı, içi boş bir ödül gibi hissettirmesin istiyoruz. Daha doğrusu, hem kazanmak hem de anlamlı hissetmek istiyoruz.
Gerçek şu ki hayat, hiçbir zaman mükemmel bir çizgi sunmuyor. Koşullar değişiyor, insanlar değişiyor, sen değişiyorsun. Bu yüzden “Kim olmak istiyorsun?” sorusunun tek bir cevabı yok. Belki de bu soruya, hayatın her döneminde yeniden cevap vermek gerekiyor.
Bugün “öğrenen” olabilirsin, yarın “öğreten”. Bugün “arama halinde” olabilirsin, yarın “inşa eden”.
Unutma, kim olduğunu bulmak bir varış noktası değil, bir yolculuk. Ve bu yolculukta en önemli şey, başkalarının senin için biçtiği role değil, kendi iç sesine kulak verebilmek.
Sevgiyle kalın.
