Kalabalıkların Arasında Kendin Olmak

Bazen dünya çok gürültülüdür. Dışarıdan gelen sesler, beklentiler, kurallar, yargılar, başarı tanımları, kulaklarımızda çınlarken, içimizdeki o derin ve sade sesi duymakta zorlanıyoruz. Oysa en gerçek rehber, hep bizimle olan, ama çoğu zaman susturduğumuz o iç sesimizdir.

İç ses, kim olduğumuzu, ne istediğimizi ve neye ihtiyacımız olduğunu bilen yegane kaynak. Ama onu duyabilmek için bazen durmak, sessizleşmek, kendimize alan açmak gerekiyor. Kalabalıklar içinde kendi sesimizi duyamadığımızda, başkalarının hayatını yaşamaya başlıyoruz. Başkalarının doğruları bizim yönümüz oluyor; bu da bizi zamanla kendimizden uzaklaştırıyor.

Peki, iç sesini duymak ne demek?

Bu, dışsal onaylara bağımlı kalmadan karar vermek demek. Korkuların yönettiği değil, iç huzurun yön verdiği bir yaşam kurmak demek. Bazen herkese ters gelse de “ben böyle hissediyorum” diyebilmek demek. Cesaret istiyor, çünkü iç ses çoğu zaman konfor alanımızın dışına çıkmamızı fısıldar.

İç sesin en belirgin özelliği şudur: Sessizdir ama ısrarlıdır. Bastırabilirsin, görmezden gelebilirsin ama o hep oradadır. Hayatında bir şeyler ters gidiyorsa, belki de iç sesini uzun zamandır dinlemediğindendir.

Kendine şu soruyu sormayı dene: “Gerçekten ne istiyorum?”

Bu soru bir başlangıç olabilir. Sonrasında, içindeki ses yavaş yavaş konuşmaya başlar. Belki bir karar verirken sana “dur” der. Belki de bir adım atarken “şimdi tam zamanı” diye fısıldar.

Unutma, en sağlıklı kararlar; dış seslerin değil, iç huzurun eşlik ettiği kararlardır. İç sesini dinlemek, kendinle barışmak demektir. Ve en sonunda, bu dünya üzerinde yürüdüğün yol sana ait olduğunda, işte o zaman gerçekten yaşamaya başlarsın.

Sevgiyle kalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir