Bir mesaj daha gelmeden birini yanıtlamaya çalışıyoruz. Bir yemeği bitirmeden öbürünü planlıyoruz. Yeni bir hedefe ulaşmadan ötekine göz dikiyoruz. Dünya hızla dönüyor ve biz… nefes alamıyoruz.
Zihnimiz yavaş; ama dünya, sabırsız. Düşünmeye zaman yok, hissetmeye tahammül yok. Bir şeyleri sindirmek için gereken o boşluklar, takvimimizde artık yer bulamıyor. Yavaş olan her şey, “verimsiz” yaftasıyla dışlanıyor.
Eskiden bir mektup haftalarca beklenirdi. Şimdi üç saniye geç yanıt verdi diye “görüp dönmedi” diye kırılıyoruz. Bu hız, bizi daha bağlantılı değil, daha da yalnız kılıyor.
Oysa insan doğası, dalga gibi gelir ve gider. Durağanlık da gerekir, içe çekilmek de, düşünmek de. Hız, başarı gibi gösteriliyor ama çoğu zaman sadece gürültü… Gerçek üretkenlik, iç huzurdan beslenir. Gerçek mutluluk, bir anı durup izleyebilmekten doğar.
Peki Çözüm Nerede?
• Yavaşlamayı normalleştirmek gerek.
• Boşluklar bırakmak gerek hayatta , tıpkı müzikteki sessizlikler gibi.
• Her anı doldurmak değil, anlamlandırmak gerek.
• Hızlı olmayı değil, dengeli olmayı yüceltmek gerek.
Sevgiyle kalın.