Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 24 Temmuz 2025 tarihinde politika faizini 300 baz puan indirerek %46’dan %43 seviyesine çekti. Bu karar, yılın ikinci faiz indirimi olmakla birlikte, sadece teknik bir para politikası adımı değil; aynı zamanda Türkiye’nin son dönemde yaşadığı siyasi ve ekonomik sarsıntıların ardından verilmek istenen güçlü mesajlardan biri olarak da okunabilir.
Peki, bu hamle ne anlama geliyor? Ve daha önemlisi, 19 Mart 2025’te başlayan tutuklanma süreciyle birlikte ülkede değişen atmosfer, ekonomi politikalarını nasıl etkiliyor?
Takvimler 19 Mart’ı gösterdiğinde, Türkiye’de gündem bir anda değişti. Başta medya, iş dünyası ve bürokrasiden isimler olmak üzere çok sayıda kişi, “yargı süreçleri” kapsamında sabaha karşı gözaltına alındı. Bu olay, sadece bireylerin değil, kurumların da sorgulanmaya başlandığı, siyasi tansiyonun hızla tırmandığı bir dönemin fitilini ateşledi.
Bu gelişmenin hemen ardından:
• Piyasalarda belirsizlik fiyatlanmaya başladı.
• Döviz kurlarında ani sıçramalar yaşandı.
• CDS ( Kredi Risk Primi ) primleri yükseldi, risk algısı keskinleşti.
• Uluslararası yatırımcıların Türkiye algısı yeniden sorgulanır hale geldi.
Tüm bu süreç yaşanırken, Merkez Bankası aslında sessiz ama kararlı bir sıkı para politikası duruşunusürdürdü. Faizler %50’ye kadar dayanmasa da uzun süre yüksek seviyelerde sabit kaldı. Bankacılık sektörü üzerinden kredi büyümesi sınırlanırken, iç talep soğutulmaya çalışıldı.
Tam da bu karmaşık tablo içinde TCMB, yılın ikinci faiz indirimiyle politika faizini %43 seviyesine çekti. Karar metninde şu ifadeler öne çıktı:
• Enflasyon göstergelerinde kalıcı iyileşme sinyalleri.
• Parasal sıkılığın iç talep ve fiyatlama üzerindeki etkisinin belirginleşmesi.
• Dezenflasyon sürecinin yılın kalanında hız kazanacağı beklentisi.
Ancak bu söylemlerin arkasında, sadece teknik değil, politika yapıcıların güven inşasına yönelik stratejik bir hamlesi de olabilir.
Faiz indirimi, teknik olarak doğru zamanda ve doğru zeminde yapıldığında ekonomiye nefes aldırabilir. Ancak bu adımın etkili olabilmesi için hukuki güvenliğin, kurumsal bağımsızlığın ve siyasi istikrarında en az enflasyon kadar önem taşıdığı unutulmamalıdır.
Ekonomi sadece matematik değil, aynı zamanda psikoloji ve güven işidir. 19 Mart’tan sonra sarsılan dengelerin yeniden kurulması zaman alacak. Bu nedenle Merkez Bankası’nın attığı her adımın sadece rakamsal değil, algısal sonuçları da olacaktır.
Sevgiyle kalın.