Sahipliğin Yüksek Fiyatı

22 Ocak 2024
Neden Sahip Olduklarımıza Fazla Değer Biçeriz?

Bir şeye sahip olduğumuzda—bu ister bir araba ya da bir keman, ister bir kedi ya da basket maçı bileti olsun—buna diğer insanlardan daha fazla değer biçmeye başlarız.

Bunu bir dakikalığına bir düşünün. Neden evini satan bir kişi genellikle bu mülke potansiyel alıcıdan daha fazla değer biçer? Neden arabasını satan bir kimse alıcıdan daha yüksek bir fiyat düşünür? Çoğu alışverişte neden mal sahibi malının potansiyel alıcının ödemeye razı olacağı miktardan daha fazla ettiğine inanır? “Bir kişinin tavanı diğer kişinin tabanıdır” şeklinde eski bir söz vardır. Evet, mal sahibi siz olduğunuzda, tavanda; alıcı olduğunuzda ise tabanda yer alırsınız.

Sahiplik yaşamlarımızı istila eder ve tuhaf bir biçimde yaptığımız pek çok şeyi şekillendirir. Adam Smith, “Her erkek (ve kadın)… değiş tokuş yaparak yaşar ya da bir ölçüde tacire dönüşür, bizzat toplum da tam anlamıyla ticari amaçlı bir toplum haline gelir” diyordu. Bu dehşet verici bir düşünce. Şahsi mallarımızın azalıp çoğalmasına değindiğimizde—neyi kazandık, neyi bıraktık—hayat hikâyemizin büyük bir kısmını anlatmış olabiliriz.

Baştan çıkarıcı şeylere direnmek ve öz-kontrol uygulamak genel insan hedefleridir, bunlara ulaşmada tekrar tekrar başarısız olmak da yaşadığımız çoğu mutsuzluğun nedenlerinden biridir.

Hayatımızın çok büyük bir bölümü sahipliğe adandığına göre, bu konuda en uygun kararları vermek iyi olmaz mı? Mesela, onlara sahip olma konusunda doğru kararlar verebilmek için yeni bir evden, yeni bir arabadan, farklı bir kanepeden, Armani marka bir takımdan tam olarak ne kadar haz alacağımızı bilmek hoş olmaz mı? Ne yazık ki, bu nadiren olur. Bizler çoğunlukla karanlıkta el yordamıyla yürümekteyiz. Neden? İnsanın doğasında bulunan üç akıldışı tuhaflık yüzünden.

Birinci tuhaflık, hâlihazırda sahip olduğumuz şeye âşık olmamızdır.

İkinci tuhaflık, kazanabileceklerimizden ziyade kaybedebileceklerimize odaklanmamızdır. Kaybetme nefretimiz güçlü bir duygudur ve bazen kötü kararlar vermemize yol açan bir şeydir. Neden sevgiyle andığımız bazı ıvır zıvır eşyalarımızı satmaya genellikle karşı koyduğumuzu ve birisi onları almayı teklif ettiğinde üzerine fahiş bir etiket iliştirdiğimizi merak ediyor musunuz? Değerli eşyalarımızdan ayrılmayı düşünmeye başlar başlamaz, çoktan kaybetmenin yasını da tutmaya başlarız.

Üçüncü tuhaflık, yapılan alışverişe diğer insanların da bizim bakış açımızdan baktığını zannetmemizdir. Evimizin alıcısının güneş ışığının mutfak pencerelerinden süzülüşünü beğeneceğini umarız. Alışverişin diğer tarafındaki kişinin, satıcı ya da alıcı, dünyayı bizim gördüğümüz gibi görmediğini anlamak bizim için kesinlikle zordur.

Sahipliğin “acaiplikler” diye adlandırdığım bir yanı vardır. İlk olarak, bir şey için ne kadar çok emek sarf ederseniz, ona yönelik daha fazla sahiplik hissetmeye başlarsınız. Diğer acaiplik, daha bir şeye sahip olmadan önce sahiplik hissetmeye başlamamızdır.

Sahiplik hastalıklarının bilinen bir tedavisi yoktur. Adam Smith’in söylediği gibi bu, yaşamlarımızın içine örülmüştür. Hiç olmazsa bunun farkına varmak yarar sağlayabilir. Dört bir tarafımızda daha büyük bir ev, ikinci bir araba, yeni bir bulaşık makinesi, bir çim biçme makinesi vs. alarak yaşam kalitemizi artırmaya çalışan baştan çıkarıcılar görürüz. Oysa eşyalarımızı değiştirdiğimizde, bir adım geri gitmek bize çok zor gelir. Daha önce söylediğim gibi, sahiplik bakış açılarımızı kolayca değiştirir. Birden, bir önceki sahiplik konumumuza geri dönmek tahammül edemeyeceğimiz bir kayıptır. Dahası, hayatta ilerlerken, gerektiğinde daima geriye çark edebileceğimiz fantezisine kendimizi kaptırırız; ama gerçekte edemeyiz. Örneğin, daha küçük bir eve gerilemek kayıp gibi görülür, psikolojik olarak acı vericidir ve böyle kayıplardan kaçınmak için her türlü fedakârlığı yapmaya razı oluruz—bu durumda, aylık konut kredisi ödemeleri gemimizi batırsa da.

Herkese güzel bir gün dilerim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir